Beklenen seçim yaklaştı. Önümüzdeki hafta yani 14 Mayıs Pazar günü Türkiye, kaderini belirleyecek bir seçime gidiyor. Bu seçimde, toplumsal muhalefetin parlamentoyu öne çıkartan, güçlendirilmiş parlamenter sistem olarak belirlediği düzene mi dönülecek, yoksa yine yürütmenin tek kişiden ibaret olduğu, neredeyse yargının da önemli bir kısmının yine tek kişi tarafından belirlendiği yönetim şekline devam mı edileceğinin kararı verilecek.
22 yıllık AKP iktidarında ülke olarak birçok şeyi yaşadık, gördük. İnişler, çıkışlar, yolsuzluklar, darbe girişimleri, ekonomik krizler, savaş ve doğal felaketler gibi sınavlardan geçtik. İktidar, elindeki imkanlar dahilinde son dönemde bu sınavların neredeyse çoğunda "sınıfta kaldı".
Bir benzetme yapmak gerekirse, mevcut hükümetin 2002-2003 Kuruluş, 2003-2013 Yükseliş, 2014-2017 Duraklama, 2018-2021 Gerileme, 2022-2023 ise belki de "çöküş" dönemi diyebileceğimiz bir karnesi oldu.
Sedat Peker'in bir iki yıl önce söylediği "seçime 2 ay kala video yayınlayacağım" açıklaması ve sonrasında yaşadığı dijital tecritten sonra yayınlayamadığı videolar halk nazarında beklenti oluşturmuşken Muhammed Yakut isimli şahsın seçime 3 hafta kala yayınladığı videolar gündeme geldi. Ve son olarak Ali Yeşildağ'ın itiraf videoları gündemi deyim yerindeyse derinden sarstı. Son haftaya girildiğinde daha neler olacak bekleyip göreceğiz.
Seçim öncesi ortaya çıkan videolar ve ifşalar, bu videoların içeriği ve etkisi, genellikle seçim sonuçları üzerinde belirleyici olabilir. Ancak, videoların ve ifşaların etkisi konusunda net bir tahmin yapmak oldukça zordur. Bazı ifşaların ve videoların kamuoyunu etkilemediği ya da etkisinin kısa sürede kaybolduğu görülmüştür. Bunun yanı sıra, bazı videolar ve ifşalar, kamuoyunu derinden etkilemiş ve hatta seçim sonuçlarını belirleyici olmuştur.
Öte yandan, seçim öncesi ortaya çıkan videolar ve ifşaların doğruluğu da sıklıkla tartışma konusu olur. Bu nedenle, videoların ve ifşaların gerçekliği doğrulanmadan önce, etkilerinin öngörülmesi oldukça zor olabilir. Zira yapay zekâ ile hazırlanmış sahte videolar "gerçek mi değil mi" sorusunu gündeme getirecektir. Şayet videolar doğru olsa bile halkın algısı "Sahte olmadığını nereden bileyim?" şeklinde oluşacağından bu ifşaların kimin işine yarayacağı soru işaretidir.
Sonuç olarak, seçim öncesi ortaya çıkan videoların ve ifşaların, seçim sonuçlarını etkileyip etkilemeyeceği ve hangi yönde etkileyeceği, içeriğine ve doğruluğuna bağlı olarak değişebilir. Bunu seçim sonucunda göreceğiz.
Millet ittifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "barışçıl" tavrı seçmende sempati uyandırsa da HDP ile olan yakınlığı çoğu kesimi rahatsız ediyor gibi. Öte yandan Cumhur ittifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın söylemleri tartışma yaratmakta. Zira toplumu "dinsiz, imansız, terörist" gibi ithamlarla ayrıştırmak sıkıntı oluşturacak bir durumdur. Mitinglerde kullanılan dil ve görseller "belden aşağı" vurur şekilde kullanılıyor gibi. Bakan ve bazı bürokratların açıklamaları da bu duruma tuz biber ekmektedir. Daha önce söylediğim gibi bu seçimi "haçlı hilal savaşına" döndürmek toplumu kaosa sürmek demektir.
Diğer adaylardan Muharrem İnce "muhalefeti" hedef alan bir kampanya yürütürken, Sinan Oğan daha sakin ama milliyetçi söylemleri ön planda tutan açıklamalar yapmaktadır.
Bir toplum kendini değiştirmedikçe!
Halkın içinde 22 yıllık iktidarın değişmesini isteyen bir kesim olduğu gibi aynı şekilde devam etmesinin gerekli olduğunu düşünen ve bunun bir "milli beka" meselesi olduğunu savunanlar, yapılan hizmetleri örnek gösterip bu yapılanların ancak mevcut iktidarın sayesinde olduğunu ve olabileceğini düşünen kesim hiç de az değildir. Seçime bir ay kala "Doğal Gaz, EYT Yasası, Vergi Affı, Yerli Otomobil, Yerli Uçak, İnsansız Hava Araçları ve Savaş Gemisi" gibi hükümetin "müjde" olarak açıkladıkları özellikle AKP seçmeni üzerinde ciddi etkili olmuştur.
Ekonomik sorunlardan şikâyet edenler "kendilerini" sorgulamadıkları için asıl meseleyi ıskalamaktadırlar. Zira değişim isteniyorsa önce "kendileri değişmelidir". Bir toplumda mevcut iktidardan şikâyet etmek, o toplumda belli bir kesimin veya çoğunluğun memnuniyetsizliğini yansıtır. Bu memnuniyetsizliğin sebepleri çeşitli olabilir, ancak bir toplumda yaşanan sorunların tek bir sebebi olmadığı gibi, sadece iktidar değişikliği de sorunları çözmeyebilir.
Toplumda yapılacak değişiklikler için öncelikle bir farkındalık yaratmak gereklidir. İnsanların kendi sorunlarının farkına varması, sorunların kaynakları hakkında bilgi sahibi olması ve bu sorunların çözümü için çalışması önemlidir. Bu değişiklik, sadece mevcut iktidarın değişmesiyle değil, aynı zamanda toplumun kendini değiştirmesiyle de mümkündür.
Ancak iktidarın politikaları ve uygulamaları, toplumun geniş kesimlerinin hayatını etkilediğinden, iktidarın değişmesi de toplumun değişmesi için bir adım olabilir. Ancak yine de mevcut iktidarın yerine gelen yeni bir iktidarın toplumun tüm sorunlarını çözmekte yeterli olamayabileceği ve toplumun kendi sorunlarına çözüm bulmak için daha fazla çaba sarf etmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Nasıl bir toplumsanız o şekilde yönetilirsiniz.
Bir toplum nasılsa o şekilde mi yönetilir diye sormak oldukça kompleks bir konudur ve tam bir evet veya hayır yanıtı vermek mümkün değildir. Toplumların, yönetim biçimlerinin ve siyasi liderlerin etkileşimi oldukça karmaşık bir ilişkidir.
Toplumlar kendilerini değiştirebilirler, ancak bu değişim genellikle uzun vadeli bir süreçtir. Toplumlar, isteklerini ve ihtiyaçlarını ifade etmek için demokratik süreçleri kullanabilirler ve hükümetlerini seçmek için oy kullanabilirler. Ancak bu süreçler, zaman zaman toplumda hala köklü değişimler yapılması gerektiğine dair bir farkındalık yoksa etkisiz kalabilir.
Bununla birlikte, toplumsal değişim için politik liderlerin de önemi büyüktür. Liderler, toplumdaki sorunları tespit etmek ve çözümler sunmak için önemli bir rol oynarlar. Etkili ve donanımlı liderler, toplumsal değişim sürecini hızlandırabilir veya yavaşlatabilir.
Toplumların kendilerini değiştirmedikçe, yönetim biçimleri ve liderler değişse bile benzer sorunlarla karşılaşabilirler. Ancak, toplumların kendilerini değiştirme süreci oldukça uzun vadeli bir süreçtir ve bu konuda yeterli olan liderler, bu süreci hızlandırabilir.
Hülâgü Han'dan ibretlik soru
Mevcut iktidar genelde "Din" üzerinden bir propaganda yürütmektedir. Fakat yönetimin ve yapılanların "din kuralları" ile ne kadar uyuştuğu tartışma konusudur. Bu bağlamda tarihten bir örnek vermek gerekirse Hülâgû Han'ın o meşhur sorusu akla gelir. "Hülâgû’nun Müstansıriyye âlimlerine yönelttiği, “Kâfir fakat âdil olan bir sultan mı, yoksa Müslüman fakat zalim olan sultan mı daha üstündür?” şeklindeki soruya "birincisinin lehinde" fetva veren İbn Tâvûs’un bu suretle işgalci kuvvetlerin gönlünü aldığı, birçok insanın canını ve malını kurtardığı nakledilmektedir."
Bir toplumu ancak "adalet" ayakta tutar. Adında adalet olan iktidar partisi bu kuralı ne kadar yerine getirmiştir, tartışılır. Zira geçmişte yaşanılan "yolsuzluk" iddiaları ve akabinde gelişen olaylar "adalet mekanizmasını" sarsmıştır.
Toparlayacak olursak, bir ülkeyi bir toplumu "kimin" yönettiği değil "nasıl" yönettiği önemlidir. Adalet, Eşitlik, Hukuk, Özgürlük gibi ilkelere bağlı, hak edene hak ettiğini veren, gül ile gelen gül, kılıç çekene kılıç çeken, barış temelli olan ama söz konusu vatan toprağı olunca gerektiği gibi koruyan, komşuları ile "barış içinde" yaşayan, halkına eşit davranan, ayrıştırmayan, ötekileştirmeyen, ekonomik refahını gözeten, tüm inanç değerlerine saygılı olan bir yönetim herkes tarafından kabul edilebilir yönetimdir. Adına isterseniz demokrasi isterseniz monarşi deyin fark etmez. Kim yönetirse yönetsin "toplumsal kuralları" ve en önemlisi "adaleti" gözetmek zorundadır.
Bu seçim ülke için bir dönüm noktası olacaktır. Cumhuriyetin 100.yılı belki de yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Hep birlikte göreceğiz. Hakkımızda hayırlısı.
Esenlik dilerim.